Çocuk ve ergenlerde gelişmekte olan ciddi davranış, ahlak, karakter ve manevi değer bozuklukları ilgilendiğim temel konulardan biridir. Sayıları büyük bir hızla artış gösteren bu çocuklar ve gençler; bu toksik kişilik özellikleri ile yetişkin yaşama ulaştıklarında öncelikle kendilerinin, sonra ailelerinin, sonra toplumun ve sonra insanlığın hatta dünyanın tüm yaşam formlarının bozulmasına, çürümesine ve ifsadına yol açacak; “kötülüğün hem sayıca çok hem güç olarak üstün olduğu ve hiçbir zaman yenilemeyeceği” şeklindeki temel bir şeytani düşüncenin pekişmesine yardım edecekler.
Bunlar; çok şey isteyen, tatmin olmayan, haddini bilmeyen, şükran hissinden habersiz, "ben" bağımlısı, her şeyi hak ettiğini düşünen ama sorumluluklarından bihaber, egosantrik (ben merkezci), hedonist (bedeni zevklere düşkün), zorluk ve çaba göstermeden almak, sahip olmak ve tüketmek peşinde, etrafındaki tüm insanların pozitif enerjilerini alıp, tüketip, atacak olan, ihtişam, güç, zevkler üzerine kurulu bir dünyalarının olmasını isteyen ve buna ulaşmakta makyavelist, aynı zamanda çıkarcı, faydacı, vefasız, saygısız, güç karşısında iki büklüm olacak kadar gerçekçi, göz ve gönülleri manaya kapalı, maddeye tapan zavallı çocuk ve gençlerdir.
Eğer hayat denirse onların da gaye-i hayalleri vardır. Deniz, eğlence, kum, cinsellik, güzel yemekler yemek, kulağı üzere yatmak ve sorunsuzca kazanıp manasızca harcamaktan oluşan varoluş gayeleri…
Elbette tüm bunları yanlış terbiye, ihmal, taciz, istismar ve bozuk ahlak olarak kendi anne babalarından, mahallelerinden, okullarından kısaca toplumlarından almaktadırlar. Fakat bu şanssızlıklarının bir bahane olamayacağı bir geleceğe doğru hızla ilerlemektedirler. Bir yığın gencin böyle yuvarlanması karşısında, insana değer veren kimse buna sessiz kalmaz. Fakat, maalesef tam anlamıyla bir sessizlik söz konusudur. Ses vermesi beklenenler ise çok küçük şeyler için, mesela bir villa, bir makam, lüks otolar, milletten çalınan dolu dolu maaşlar, insanlara şişinilecek gösterişli ama anlamsız şatafatlı boş bir hayat gibi, gerçekten küçük şeyler için insana ihanet etmişlerdir.
B)
İlgilenmeye çalıştığımız ikinci grupta ise yukarda saydığımız insan görünümlü varlıkların kurbanları yer almaktadır. Bu kurbanlar adeta cehennemin içine doğmuştur, öyle şanssızlıktır ki ilk olarak kalbi kör ve sağır bir anne baba eline düşmüşlerdir. Bazen sinirli babanın öfkesini geçirmek için dayak yemek, hakaret edilmek; bazen de hep mağdura oynayan annelerinin narsistik ihtiyaçlarını temin maksadıyla işgale uğramak, annelerinin yavrusu olmak yerine bir narsist tanrıçanın uyduları haline getirilmektir. Anne ya da babanın tükettiği bir atıştırmalık gibidirler. Temel görevleri; anne babalarının iyi hissetmelerini sağlamaktır. Oysa anne babanın narsistik depoları öyle boştur ki uydu çocukların bu cehennemsel boşluğu doldurabilme şansları sıfırdır. Yine de bunu yapmak için kendilerini zorlarlar, sonuçta kendilerini unuturlar ve bir süre sonra da ruhlarını tamamen kaybederler. Evet, bir süre sonra adeta kimlikleri erir, ne olduklarını hissedemez ve ben kimim? ve neyim? gibi sorulara cevap veremez haline gelirler. İfsadçının ifsad ettiği, kirlettiği, ayarlarını değiştirdiği, zehirli auralarıyla, istismarlarıyla, alaycılık ve aşağılamalarıyla kurban haline getirdikleri çocukları bekleyen son genellikle budur. Ruhu kaybolan her çocuk ise hızla artık birinci gruptaki yerini alacaktır.
Her iki grupta da bulunan çocuk ve ergenlerin esenliğe ulaşması temel amacımız olsa da bunun hiç kolay olmadığı ortadadır.
Bunu değiştirecek ve "insan aslında iyidir" hakikatini, şüphelere düşmüş bizlere ve insanlara gösterecek her türlü fikir, uygulama, bilgi ve önder kişileri bekliyoruz ve bir arada çalışmayı arzu ediyoruz.